3 Nisan 2014 Perşembe

DOGVILLE
Eveettt... Daha önceden bu tür veya buna yakın sayılabilecek bir film izlemediğimi belirtmek isterim. Klasik film eleştirisi sayılabilecek detayları şu şekilde sıralamak gerekirse, uzun, sürükleyici, izlerken bel-boyun ağrısına neden olsa da merak uyandıran, acabalarla dolu bir film diyebiliriz. İzlemeye değer, daha önceden neden izlememişim ki diye insanın kendine kızmasını da sağlıyor.

Filmi izlemeden önce bir Ef huyu olarak filmin yorumlarına göz attığımda filmi çok fazla kişinin eleştirip beğenmediğine rastladım. ''Zaman kaybı'' tabiri durağan giden bir filme yapılabilecek bir yorumken, bu film için yanlış bir tanım bence. Evet, zevkler görecelidir ama değer yargılarına bu kadar yoğun bir şekilde yer verilen bir film için ''kötü'' kelimesinin acımasız olduğunu düşünüyorum.

Tabi ki usta bir film eleştirmeni olmamama rağmen,filmlerde işlenen iktidar, güç, toplumsal mesajları yansıtan bölümleri dışında, basit anlamda filmde en hoşuma giden olmayan mekanların oldurulmasıydı. Tiyatro sahnesi kullanılarak bir film ortaya çıkması..Açılan ama aslında olmayan kapı sesleri, havlayan ama görünmeyen köpek... Gerçekten etkileyici.. Tabi ki filmin sonlarına doğru bana insanoğlunun zaman mekan fark etmeden her yerde aynı olduğunu, her şekilde kendi bencillikleri, kendi egoları ve kendi zaaflarının olduğunu açıkça gösterdi.

Grace maden ocağında beklerken 15 çan duymasaydı, acaba senaryo nasıl olurdu diye de düşünmedim değil :)

22 Aralık 2013 Pazar

İşte Almanya'daki bazı müzeleri paylaştığım gloğum arkadaşlar. Umarım hoşunuza gider :) 

http://efotefot.edu.glogster.com/mzeler

17 Aralık 2013 Salı

Porsche Müzesi
Stuttgart’ın arka mahallelerinden Zuffenhausen’da konumlanan Porsche on yıllarca yüksek sınıfın rağbet ettiği otomobilleri tasarladı. Ancak başarı hikayesini anlatabileceği uygun bir mekana sahip olmadı. Audi, Mercedes veya BMW’nin aksine Porsche’nin kendine ait bir şirket müzesi bulunmuyordu. 2008 yılında açılan nefes kesici bina ile bu kader değişti.
2003 yılında Porsche müzesini oluşturacak tasarımı seçmek üzere gerçekleştirilen yarışmada şirket yönetiminin, doğal olarak, en çarpıcı yapıyı –Viyana merkezli Delugan Meissl’ın önerisini- seçmesi, aslen şirketin 70. kuruluş yıldönümüne yetiştirilmesi düşünülen binanın programını biraz karıştırdı. Çünkü öngörülen 50 milyon Euro’luk bütçe ikiye katlanmış ve inşaat takvimi ötelenmişti. Ancak müzenin direktörü Achim Stejskal, sonuçtan memnun: “Profesyonel çevrelerde yapının inşa edilemez olduğu konuşuluyordu. Ama şimdi yapımı tamamlandı ve tek kelime ile çığır açıcı görünüyor.”
140 metre uzunluğunda ve 70 metre genişliğindeki yapı hakkında gerçekten de göz dağı veren bir şeyler var. Çünkü 35 bin ton ağırlığa sahip bu iki aksta da açılı yerleştirilmiş bina, yalnızca üç ayak üzerinde yükseliyor. Hatta bu ‘kolon’lar da binayı taşımakla kalmıyor, yapının iç sirkülasyonun ana damarlarını, yürüyen merdivenlerini ve yatay asansörlerini içlerinde barındırıyorlar. Neredeyse kesintisiz görünen 5 bin 600 metrekarelik sergi alanı, müzedeki yüzlerce Porsche otomobil dışında Christopherus isimli bir gurme lokantası, toplantı odaları ve çatı terasını kapsıyor.
Yapının açılışında yaklaşık 80 araç sergiye konuldu. Şirketin kalıcı koleksiyonunda ise şimdilik sergi alanına çıkarılmamış 300 araç bulunuyor. Neredeyse tüm otomobillerin kullanılabilir olduğu serginin pek çok parçası, halen vintage yarışlara ve klasik otomobil etkinliklerine katılıyor. Bu yüzden de sergi sürekli değişen bir kurguya sahip olacak; yollara çıkan otomobillerin yerlerini yenileri alacak.
Senckenberg Müzesi

Senckenberg Müzesi, Almanya Frankfurt'ta ki en büyük doğa müzesidir. Müzede geniş bir dinozor iskeleti koleksiyonu vardır.
Senckenberg, Avrupa'da büyük dinozorların en büyük sergisine sahiptir. Ayrıca müze, dünyadaki kuşlardan doldurulmuş yaklaşık 2000 civarında örnekle en büyük ve çeşitli koleksiyonunu içerir.
2004 yılında 400.000'e yakın insan müzeyi ziyaret etmiştir.
Senckenberg müzesi, 1914'te kurulan Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi'yle aynı alanda Frankfurt merkezinin dışında 1904 ve 1907 yılları arasında inşa edilmiştir.

Vitra Tasarım Müzesi

Vitra Design Museum (Vitra Tasarım Müzesi) Almanya’nın Weil am Rhein şehrinde yer alan özel bir müzedir.
Vitra Mobilyaları CEO’su Rolf Fehlbaum bu müzeyi bağımsız bir hayır kuruluşu olarak 1989 yılında kurmuştur. Halen Vitra Vakfı’nın tüm masraflarının üstelendiği bu müzenin bir başka şubesi Berlin şehrinde 2007 yılında açılmıştır.

Müzenin koleksiyonun daha çok mobilya ve iç mimarlığa dayanmaktadır. Koleksiyonda sergilenen eserler Charles Eames, Ray Eames, George Nelson, Alvar Aalto, Verner Panton, Dieter Rams, Jean Prouvé, Richard Hutten ve Michael Thonet gibi tasarımcılara aittir. Bu haliyle müzenin koleksiyonu dünyanın en büyük modern mobilya tasarımlarını içermektedir. Bu tasarımlar 19. yüzyıl ile günümüz arası eserleri içermektedir.
Rolf Fehlbaum’un kişisel koleksiyonunun müzenin sabit sergilenen eserleri arasında yer almaktadır. Ek olarak Zaha Hadid gibi ünlü tasarımcıların da sandalyeleri sergilenmektedir. Müze bir başka müzeden belli grup eserleri ödünç alarak geçici sergiler de düzenlemektedir. Bu müzelere de kendi koleksiyonunu geçici sergilemesi için ödünç vermektedir.
Sergilere ek olarak müzede workshop çalışmaları, yayınlar, arşiv, restorasyon ve koruma laboratuarı ve araştırma kütüphanesi yer almaktadır. Ayrıca Vitra mobilyaları ile ilgili rehberleri turlar da düzenlenmektedir.

                                                   

Kendisi turistik olarak oldukça ilgi çeken bir mimari bir yapıya dönmüş olan Vitra Design Museum binası Kanadalı bir mimar olan Frank Gehry tarafından tasarlanmıştır. Bu mimarın Avrupa kıtasındaki ilk projesi olması bağlamında da öndemlidir.
Bu yapının tasarımında Frank Gehry Almanya’nın Lörrach şehrinde mimarlık yapan Günter Pfeifer ile işbirliği yapmıştır. Birlikte ilk amacı Rolf Fehlbaum’ün özel sanat koleksiyonuna ev sahibi yapacak bir yapı tasarlamayı amaçlamışlardır. Ancak sonradan Frank Gehry yapıya daha fonksiyonal görünen bir üretim atölyesi ve yakınlarda olan Vitra fabrikasına bir geçiş bölgesi de eklemiştir.
Her ne kadar bu yapı Frank Gehry’nin diğer projeleri gibi Dekonstrüktivizm stili ile tasarlanmışsa da; diğer projelerindeki farklı özellikteki malzemeleri bir arada kullanmak yerine sadece beyaz sıva ve titanyum-çinko alaşımı bir madde kullanmıştır. Ayrıca ile defa bu tasarımda kullandığı eğrisel formların daha sık kullandığı açısal formları parçalaması fikrinin uygulamıştır. Beyaz ve eğimli formların biçimleri by şehire oldukça yakın olan Fransa’nın Ronchamp şehrinde Le Corbusier tarafından tasarlanmış Notre Dame du Haut şapeli ile de benzerlikler göstermektedir.
Vitra Design Museum binası arkasındaki fabrikanın parmaklıklarına dayanmakta ve de kiraz ağaçları arasında gömülmüştür. Claes Oldenburg’un tasarladığı bir heykel olan Dengede Aletler heykeli ile bu yapı renkli bir zıtlık ile uyum içinde bulunmaktadır. Ayrıca yine bu yapının çok yakınında Tadao Ando’nun tasarladığı bir konferans pavyonu da yer almaktadır.